YÜKSELTİLERİN DOLAŞIM VE SOLUNUM PARAMETRELERİ ÜZERİNE ETKİLERİ
Yüksek irtifada ilk araştırma 1894 yılında fizyolog Angello
Musso tarafından yapılmıştır. Angello veark ilk expedisyonlarını 4600 m
yükseltideki Monte Rosa’da gerçekleştirmişlerdir. Günümüzde 10 milyonu aşkın
insan farklı amaçlar doğrultusunda yükseltiye çıkmaktadırlar. Bu amaçlardan
bazıları rekreasyon, yüksek irtifa tırmanışları ve performans sporcularında
kamp yapma amaçlarıdır. Özellikle hazırlık döneminde bir çok spor dalında
yükselti kampları popülerdir. Sporcular iki nedenle yükseltide kamp
yapmaktadırlar. Bu nedenlerden biri yükseltide yapılacak müsabakaya alışma,
diğeri normal yükseltide yapılacak yarışmaya hazırlıktır. Sıklıkla
kullanılmasına rağmen günümüzde hala yükselti antrenmanlarının etkileri
tartışılmaktadır. Yükseltiye çıkıldığında organizmada bir çok değişim
gözlenmektedir.
Yükseltinin solunum
ve dolaşım üzerine etkileri:
Yükseltiye çıktıkça barometrik basıncın azalmasına bağlı
olarak vücutta bazı fizyolojik değişimler gözlenmektedir. Bu problemlerin
başında Hypoxia gelir. Yükseltide oksijen miktarının azlığının yanında,
barometrik basıncın azalmasıyla birlikte oksijenin parsiyel basıncıda
düşmektedir. Örneğin 2200 m yükseltide PO2 121 mmHg iken deniz seviyesindeki
PO2 değeri 159 mmHg’dr. Yükseltide oksijen molekülleri daha düşük
konsantrasyondadır ve bu nedenle ince hava tabiri kullanılır.
PO2 deki azalma, alveoler oksijen geriliminde azalmaya neden
olmaktadır. Oksijen azlığı düşük basınç koşullarında kana oksijen yüklenmesinde
zorluğa neden olmaktadır. Şekil 1’de yükselti arttıkça arterial kanda oksijen
miktarı değişim görülmektedir.
Pulmoner
ventilasyon:
Yükseltiye çıkıldıkça ilk ortaya çıkan yanıt pulmoner
ventilasyondaki artıştır. Bu homeostatik yanıt, vücudun arterial kandaki
oksijen miktarının arttırılması ihtiyacı nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Dinlenik
ventilasyonun anlamlı şekiylde artmaya başlaması alveoler oksijen geriliminin
60mmHg ulaşması ile diğer bir deyişle 3000 m’nin üzerinde yükseltilerde
gözlenir. Ventilasyondaki artış solunum sıklığından daha çok tidal volümdeki
artış ile gerçekleşmektedir. Yaygın bir inanış olarak akut yükseltiye maruz
kamlının vücutta alkalin seviyesinin artmasına neden olduğu savunulur.
Solunumdaki artıyş kan PH’sının 7.4’ün üzerine çıkaran CO2 taşınmasında artışa
neden olmaktadır. Bir süre sonra böbrekler bikarbonat salınımını arttırarak
normale dönüşü sağlamaktadır.
Bazı araştırmalarda 4000 m üzerinde pulmoner artış
gözlenirken bazı araştırmalarda ise herhangi bir artış gözlenmemiştir. Himalaya
expedisyonu’na katılan deneyimli bayan dağcılarda bir artış gözlenmemiştir. Bu
değişken durumun kişiler arasındaki yüksek irtifa bulgularındaki farklılıkla
ilişkili olabileceği düşünülmektedir.
Oksijen
kullanımı:
4300 m’de düşük şiddette egzersiz yapan erkek deneylerde
mutlak submaksimal oksijen kullanımının etkilenmediği gözlenmiştir. Egzersizin
şiddeti deniz seviyesinde max VO2nin aynı yüzdesine yükseltildiğinde
dayanıklılık kapasitesinin deniz seviyesindeki performans düzeyini aştığı
gözlenmiştir. Bu nedenle egzersiz uygun biçimde ayarlanırsa düşük şiddetlerde
dayanıklılık kapasitesinin sürpriz şekilde yükseldiği gözlenmektedir.
Erkek ve bayanlarda Hypoxianın aerobik gücü etkilediği
açıktır. 1500-4500m arasında VO2 max’ta %2-3 arasında azalma kayıt edilmiştir.
Gerçekte, 1600m üstüne çıkışta her 300 m’de max VO2’de %3.2 azalma olacağı
tahmin edilmektedir. Yaşanılan yükseklik fiziksel kondisyon düzeyi ve test
metodu bu sonuçları etkileyebilmektedir. 2300 m’de erkek koşucularda max Vo2
değerlerinde %17’lik azalma gözlenmiştir. Aynı yükseltide bayanlarda ise
%10’luk azalma gözlenmiştir. Bunun yanı sıra iki farklı çalışmada yüzücü ve
basketçilerde %2-1’lik azalma gözlenmiştir. Her 300 m’de %3.2’lik azalma
gösteren prediksiyon doğrusu standart hata göstermektedir. Nokta grafiği
incelendiğinde 2300 m yükseltideki max VO2 değerinin deniz seviyesindeki
değerin %85-100’ü arasında olacağı tahmin edilmektedir. Bu gerçek farklı grup
bireylerin yükseltilerdeki karakteristik özelliklerine bağlıdır.
Kardiak
çıktı:
Yükseltide yapılan submaksimal egzersizde kardiak output
değişimi üzerine yapılan çalışmalar çelişkili sonuçlar göstermektedir. Bazı
araştırmacılar fark bulamazken, bazıları azalma bazıları ise artış
gözlemişlerdir. 4300 m’de düşük şiddette yapılan egzersizde atım hacmi değeri
deniz seviyesindeki değerden düşük bulunmuştur. Aynı anda kardiak çıktı ise
atım hacmi kıyasla daha yüksektir. Stroke volumdeki değişimin plazma hacmindeki
azalmadan kaynaklandığı düşünülmektedir. Yüksek irtifada kardiak çıktıda
gözlenen azalma, maksimal atım hacim ve maksimal kalp atım hızındaki azalmanın
göstergesi olan bir aksiyon olarak kabul edilmektedir.
Anaerobik
yanıt:
Yükseltide yapılan maksimal egzersizde metabolizme
etkilenmemiş gözüksede bu glikolitik yol için açık biçimde gözlenememektedir.
Hypobarik çember içinde yapay olarak oluşturulan 4500 m yükselti etkisinde
yapılan çalışmada, 20 dk’lık submaksimal egzersizde (750 kpm/min), kan laktik
asit konsantrasyonunda anlamlı artış gözlenmiştir. Benzer artış diğer bazı
çalışmalarda da gözlenmiştir. Daha düşük bir oksijen geriliminin, deniz
seviyesine oranla glikolizden daha yüksek oranda yardım gerektirmesiyle ortaya
çıkan bu sonuç sürpriz değildir.
Yukarıdaki sonuçların aksine bir çok araştırmada yüksek
irtifada max laktat üretiminde azalma
rapor edilmiştir. Tümü erkek bireyleri içeren bu sonuçlar, laktat tamponlaması
için bikarbonat yeterliliğinde azalmasının yanında glikolitik yol aktivitesinde
azalmayı belirtmektedir. Ne var ki antrenmanlı bayan tırmanışçılarda laktak
düzeyinin arttığı gözlenmiştir. Birçok veri yükseltide anaerobik güçte azalmayı
belirtmektedir. Bu bulgulara karşın anaerobik performansın, sprint gibi
branşların, Hypoxia maruz kalmadan etkilenmediği gözlenmektedir.
Hemoglobin ve
Hematokrit düzeyleri:
Hemoglobin miktarı 6 gün içerisinde artabilmektedir. Ancak
hemoglobin ve hematokrit konsantrasyonları öncelikle dehidretasyona bağlı
olarak arttığı diğer bir görüştür.
Yükseltiye
uyum:
Yüksekliğe uyum kısa ya da uzun süreli olabilmektedir. Kısa
süreli uyum, 1 yıldan az sürede ve 3-6 haftalık periyotlarla yükseltiye maruz
kalmayla karakterize edilmektedir. Uzun süreli uyum ise 1 ya da daha uzun
süreli yükseltide yaşama ile oluşmaktadır. Yaşamlarını yükseltide geçirenler ise
ayrı bir grupta ele alınmalıdır. Çünkü bu grup büyüme ve yetişkinlik çağlarında
yükseltiye uyum sağlamışlardır. Değişik uyum yanıtları, inceleyen grubun
yükseltide kalma süresi ve dönemine bağlı olarak açıklanabilmektedir.
Yükseltide gözlene ilk uyum yanıtı hiper ventilasyon
refleksidir. Bunun yanında hemoglobin ve hematokrit düzeyi 3 hafta içerisinde
uyum göstererek artabilmektedir. Uzun süreli uyumda ise dokularda ve hücrelerde
hipertrofi ve subcellular yapıda değişim gözlenmektedir. Uzun süreli uyum yanıtına
örnek olarak kapiller yoğunlukta, pulmoner difüzyon kapasitesinde, mitokondri
sayısında ve solunum zinciri enzimlerinde artış gösterilebilir. Şekil II de
uzun ve kısa süreli uyum şematize edilmektedir.
Antrenman
ve uyum:
Antrenmanlı bireylerle yükseltide yaşayan bireyler
karşılaştırıldığında şu sonuçlar elde edilmiştir. Yükseltiye ilk çıkan
kondisyonlu ve kondisyonsuz grup ile yaşamlarını yükseltide geçiren iki grup
karşılaştırılmıştır. Kondisyonlu bireylerin max VO2 değerleri 4000 m’de yaşayan
bireylere benzer bulunmuştur. Kondisyonsuz bireylerin max VO2 değerleri ise en
düşük bulunmuştur. Aslında kondisyonlu grubun oksijen tüketim düzeyleri
yükseltide yaşayanlardan daha yüksektir. Ne varki max ve değeri yükseltiye ilk
çıkan her iki grupta da yüksektir. Nativlerde (Yükseltide yaşayanlar) ise
egzersize pipoventilasyon yanıtı gözlenmiştir.
Bir başka çalışmada 3100 m ve deniz seviyesinde okuyan iki
grup liseli atlet grubu karşılaştırılmıştır. Her iki grup yerleşim yerinde yarışmış
ve test edilmişlerdir. Deniz seviyesinde oturan bireyler her iki yükseltideki
yarışlarda daha başarılı olmuşlardır. Max VO2 deniz seviyesinde gruplarda
eşitlik göstermiş ve her ikisi de 3100 m’de %25 düşüş göstermiştir. 3100m’de
oturan grup yukarıdaki çalışmadaki nativler gibi hipoventilasyon yanıtı
göstermemişlerdir. Araştırmacılara göre orta düzey yükseltide hipokria
hendikapı gözlenmez. Diğer bir deyişle, en iyi atlet deniz seviyesinde olduğu
gibi yükseltide de daima kazanacaktır.
Yükseltide antrenmanların
yararları:
10 yılı aşkın süredir koşucular yükselti koşulları altında
antrenman kavramı ile ilgilenmektedirler. 1970’li yıllarda Frank Shorter’ın
yükselti antrenmanı ile ortaya çıktığı düşünülen başarılı kariyeri insanları bu
konuya itmiştir.
İlk
olarak yükseltiye uyum ile hemoglobin ve hematokrit değerleri arttığı
düşünülmektedir. Be nedenle deniz seviyesine dönüş ile oksijen taşıma
kapasitesinin artması beklenir. Gerçekte, akut uyumundaki erken değişimler
plazma hacminin azalmasına bağlı olarak ortaya çıkan hemakonsantrasyonun bir
sonucudur. Bu nedenle bazı araştırmacılara göre böylesine bir değişimin
performansı ya da oksijen taşıma kapasitesini arttırmayacağı düşünülmektedir.
İkinci
olarak, eğer deniz seviyesindeki antrenman yükü yükseltide korunursa, hipoksia
ile sağlanan daha büyük uyaran nedeniyle ek bir kardiyovasküler yarar
gözlenebilmektedir. Yükseltide yükü azaltmak, deniz seviyesine benzer
kardiyovasküler uyaran ve daha düşük eklem rahatsızlığı sağlayacaktır.
Deniz seviyesi performansı:
Birçok
çalışma yükselti antrenmanının deniz seviyesindeki performansı kuvvetli biçimde
etkilediğini göstermektedir. Bunun yanında yapılan bir çalışmada; 6 denek 3090
m’de 17 gün süreyle 6 maksimal koşu bandı koşusu antrenmanına tabi
tutulmuşlardır. Deniz seviyesine inildiğinde max VO2 değerinde %4.2’lik bir
artış gözlenmiştir. Ne var ki bu gelişimin yükselti etkilerine mi yoksa yapılan
koşu bandı antrenmanlarına mı bağlı olarak oluştuğu açıklanamamaktadır. Benzer
çalışma bu defa daha kontrollü koşullar altında tekrar edilmiştir. 12 orta
mesafe koşucusu yaş, VO2 max ve 2 mil koşu dereceleri dikkate alınarak iki
gruba ayrılmıştır. Bir grup 2300 m’de deniz seviyesindeki VO2 max’larının
%75’inde 3 hafta süreyle antrenmana tabi tutulmuşlardır. Diğer grup aynı
şiddete deniz seviyesinde antrenman yapmışlardır. 2 mil koşusu değerinin
yükselti sonrasında deniz seviyesine oranla %7.2 düşük bulunmuştur. Yükseltide
kalışın ardından deniz seviyesindeki aynı değişken ile yükselti öncesi değer
arasında fark gözlenmemiştir. Bunun yananda aerobik güç 2300 m’de %17.4
azalmıştır.
Yükselti performansı
Mexico
City’de yapılan olimpiyat oyunları 2280 m’de yarışma yükseltinin fizyolojik
etkilerine olan ilgiyi arttırmıştır. Amerikan atletizm atkımı yarışmadan önce
yükseltiye uyum gerekliliğini düşünerek aynı yükseltideki Alamose’de kamp
yaparak hazırlanmıştır.
Olimpiyatlarda
ortaya çıkan sonuçlar incelendiğinde: 9 İsveçli sporcu hipobarik durumda
incelenmiş ve aerobik kapasitelerinde anlamlı azalmalar olduğu gözlenmiştir.
Yüksek düzeyde aerobik özellik taşıyan tüm branşlarda performans düzeylerinde
azalma gözlenmiştir. Amerikalıların yaptığı çalışmada, 2 dakika üzerindeki
yarışmalarda performansın %5-6 oranında azaldığı gözlenmiştir. Bunun yanında
daha az zamana ihtiyaç duyulan anaerobik içerikli yarışmalarda yükselti
etkilerinin performansı etkilemediği gözlenmiştir.
Yükseltide
kalınan 20 günün ardından max VO2’de %2-6’lık gelişim gözlenmiştir. %2-6’lık
performans gelişiminin önemli bir pratik yararı olup olmadığı tartışılmaktadır.
Yüksek düzeyde sporcuların yükseltide fizyolojik ve performans olarak düşüş
göstermedikleri gözlenmiştir.
Oyun
sporlarında yükselti etkisi incelenecek olursa: basketbol gibi aerobik ve
anaerobik özellikleri olan dallarda submaksimal anaerobik aktiviteler sırasında
daha fazla laktak üretiminin olduğu bilinmektedir. Fakat yüksek kondisyon
düzeyine sahip bireylerin yükseltiden etkilenmekleri gözlenmektedir.
Mexico olimpiyatları sonuçları
incelendiğinde kırılan rekorların %29’unun sprint dallarında olduğu
gözlenmektedir. Bunun yanında 1 dakikayı aşan yarışmalarda %3’lük ve 4
dakikanın üzerendeki branşlarda %8’lik performans düşüşü gözlenmektedir.
Yükselti antrenmanının daha çok aerobik
branşlarda önem taşıdığı düşünülmektedir. Kesin olarak açıklanmamakla birlikte
fizyolojik değişimlerin performansı arttırdığı özellikle pratik deneyimlerle
gözlenmektedir. Fizyolojik etkilerin yanında çevresel değişime bağlı olarak
psikolojik etkileri de göz önüne alınarak yükselti kampları yaygın biçimde
kullanılmaktadır.
KAYNAKLAR
“The Effect of ALtitude on Physiological Response
and Performance”
Açıkada, C. Ergen, E., Bilim ve Spor ANKARA, 1990
Büro- Tek ofset Matbaacılık.
S: 95- 100
Grover, F., R., Weil, J., V., Reeves, J., T.
“Cardiovascular Adaptation to Exercise at High Altitude